Sihr-i Kelâm
Bismillahirrahmanirrahim. Sağduyu’lu okuyucularım için ilk yazıma besmeleyle başlıyorum elhamdülillah; Hz. Muhammed’e dahi salat-ü selam ederim; buyurmuştur ki:İnne min eş-şi’ri le-hikmet inne min el-beyani le-sihren”: Şüphesiz şiir var ki hikmettir, söz var ki sihirdir; Besmele ise öyle bir sözdür ki “Rahman ve Rahim olan Allah’ın ismi ile” demektir. Söz sihir olduğuna göre, besmele dahi bir sihr-i helaldir. Bütün iptidai kavimler sözün sihir olduğuna itikad ederler; hatta, bazı iptidai kavimlerde insanlar büyü korkusu ile gerçek isimlerini gizlerler. Çünkü bir şeyin gerçek ismini bilen o ismi kullanarak o nesneyi teshîr edip büyüleyebilir. Aslında, biz hepimiz usta veya acemi büyücüleriz: Lisanı kullanarak, nesneleri isimleri ile çağırarak teşhir etmeye; insanları veya nesneleri etkilemeye çalışırız, ilim öğrenen kişiler, o ilme mahsus terimleri yani ilmi meselelere ad olarak verilen kavramları öğrenmek suretiyle ilmi nasıl kullanacaklarını talim etmekle meşguldürler. Velhasıl söz sihirdir, İslam’a göre de sihir vardır; besmele ise, Rahman ve Rahim adlan ile başlayan bir sihr-i kelâmdır; sihr-i helaldir ve her işe onunla başlamak vacibdir. Bize bahşettiği hayat, ilim ve lisan vasıtası ile teshîr ‘ kudreti ve sair keremleri için de Allah’a hamd etmek, hidayet rehberimiz olan resulüne dahi salat ü selam etmek gerek. Belki her yazımızda bunu yapamayız; ancak eskiler besmele ile başlamak için en basit yazıların bile başına “bismihi”: “Onun adı ile” ibaresini koyarlardı. Eski yazı metinlerde böyle altında bir nokta ile “b” harfinden ibaret gibi görünen “bismihi teâlâ” ibaresine rastlanır ki, “yüceler yücesinin adıyla” demektir.
Böyle idi; çünkü sözün bir haysiyeti vardı. Eskilerin sözünün sihri de vardı, sübutu da vardı. Şimdi öyle şiir gibi, sihir gibi söz nerede? Bu devirde sözün ciddiyeti mi kaldı? Napolyon dermiş ki: “Feodaliteyi top öldürdü, modern cemiyeti de mürekkep öldürecek!”: Entelektüel gevezelikler olsa olsa cemiyeti öldürmeye yarar; bunların sözünden sarf ettikleri mürekkep gibi kara cehl-i mürekkeblerinden, bastıkları kitaplar ve kopardıkları medya yaygarasından ne çıkar? insanların itikadını ve söze olan itimadını sarsmaktan, cemiyetin vizyonunu ve inancını yok etmekten, kafa karıştırıp cemiyeti kaosa, kargaşaya ve savaşa sürüklemekten başka netice çıkmaz. Nitekim tarih Napolyon’un bu ağır tenkidinin pek de haksız olmadığını göstermedi mi? isterseniz halkın sağduyusuna müracaat edelim? Medyanın neşrettiği sözlere itimad eden kaldı mı? istisnaları bir yana, medya ekseriya, tahrikçi, yalancı ve yaygaracı değil mi?
Halbuki, Yunus Emre üstadımız bakın ne güzel söylemiş:
“Söz ola kese savaşı
Söz ola pişire aşı
Söz ola ağulu sözü
Yağ ile bal ede bir söz.”
İlk söze besmele ile hamdü sena ve salavat ile başladığımız gibi, bundan sonraki yazılarımızda dahi, eskilerin güzel adetine uyarak, “bismihi” sözüyle söze başlarız inşallah. Böylece ümid ederiz ki, sihr-i kelâmımız olan besmele sayesinde, “ilim gücümüz, iman kılıcımız, sükut kalkanımız” olsun. Ve hazâ min fazli Rabbi!