1982
“inne min’el-beyâni le-sihren,
inne min eş-şi’ri le-hikmeten”
hz.Muhammed
.
ZEN PARADOKSU : Şiire Çağrı
I
-Ey gönül dinle beni
kimseler bilmez bunu
gerçi, sırrın aşikâr
söyle, göreyim seni!
-Dolaşsam mecazın sınırlarında
şiire başlasam yeniden yeni
anlatsam anlayan olmaz mı beni
bu râz-ı mecazın sınırlarında?
II
Çocuktum, koşuyordum altın çayırlarda ben
kangal köpeğimle ben, koşuyor, oynuyordum
altın güneş ışığı süzüyordum billurdan
o çağlar ki her şeyin mümkün olduğu çağlar…
bulutların üstünde şahin olduğum çağlar
dağlar aşan kır atım, rüzgâr kanatlı atım
dağlar, o karlı dağlar, hasret kaldığım dağlar
o dağlarda çağlayan şiir pınarlarından
“At Oluğu” kaynağı benim âb-ı hayâtım
içtim ondan, herşeyin mümkün olduğu bir ân
suya baktım ve gördüm: çekti beni o tılsım
çağırdı beni hayâl ve suya düştü zamân
herşey mümkündü bir ân; içtim ondan, yıkandım
sudaki gölgede esrâr vardı zuhûr edecek
o çağlar âh herşeyin mümkün olduğu çağlar
hakîkat üzre hayâl, rûyâ içinde gerçek…
III
Ey pınarın büyülü sözünü duyan çocuk
ey gönül ufkundaki dağlar, ey gümüş kamer
ey dağların ardında kalan rûyâ, çocukluk
rüyalar görüyordun: rûyâ ki vahyin cüzü
şiirler söylüyordun dağlarda gönlüm çocuk
şiir: kalbin hikmeti, sırrı, en içten sözü
mâverâ-i tabiat: ey gâibden gelen ses
mûsikî dinler gibi melekler korosundan
rüzgâr Kerem şiiri söylerdi, annem nefes
şâir olduğum zamân, altın çağda yaşarken
dolaştım destanların, dîvânların çağında
türküler söylüyordum dağlarda at sürerken
ey altın çocukluğun, rüyaların, türküsü
Arşın hazînesini açan anahtar şiir
ey kalbime esrâr-ı rumûzu şerh eden su
nerdesin at oluğu, nerde o karlı dağlar
o dağların bağrında çağlayan pınar-şiir
nerde o âb-ı hayat, nerde, o kayıp çağlar?
IV
Tecer dağ ey Tecer dağı
kalbime vurdun bukağı
nicoldu baba ocağı?
nerde kaldı gençlik çağı?
Bir atım vardı çalmışlar
yârim elimden almışlar
beni rüzgâra salmışlar
dalından kopmuş yaprağı
Gönlüm gurbete salayım
dostu nerede bulayım
yar seni nerden alayım
sînemin saracağı?
V
Demiri yumuşatan bir çağdı motor çağı
işte yıldırım, işte yağmur ve savaş yası
bitti maskeli balo, naylon gömlekler çağı
hattâ
petrol tankerlerinden
sızan
simsiyah kanlı zamân
ve kapkara tarraka
bıktı silah sesinden.
Şiiri ararım kırkından sonra
devran döndü gönül şiire döndü
bu hayal hakîkat, gerçek bu rûyâ
gençliği ararım kırkından sonra
kalbimin harâreti çağa tesir etmez ki?
hayâl içinde gerçek, şiir yazdığım rûyâ
ey yalnız kalb anlatsam, anlamaz kimse beni?
VI
O çocukluk düşleri unutulmaz
biliyorum, ebediyet kesindir
çünki Tanrı hiçbirşeyi unutmaz:
o çocukluk düşleri, kusursuz dünya, gerçek!
gerçek nedir ey çocuk?
ağaç büyür, yapraklar türkü söyler dallarda
büyür gider çocuklar
kekik kokan dağlarda unutulan günlerin
sesi kalır rüzgârda
güneş düşer ırmağa, çocuk gerçeği görür:
kalbi tertemiz ayna
gerçi gerçek aşikâr, büyükler görmez onu,
çocuğun gözleri nûr
dilsiz ve merhametsiz ve kulakları sağır
büyüklerin gözü kör
çocuk görür hayâlin hakîkat olduğunu
-şâir olduğu için-
çocuk büyür kör olur…
çünki çocuktur gönül: sonsuz hayâlleri var…
anlat bana ey çocuk: anlat gönül diliyle,
ışığı süzen billur! dilimiz bir…
VII
ey gönül dinle beni
kimseler bilmez bunu
gerçi sırrın aşikâr
söyle! göreyim seni:
bir atım vardı çalmışlar
dünyâm elimden almışlar
beni rüzgâra salmışlar
dalından kopmuş yaprağı.