Fatiha Suresi ve Tezyinatı, 2011

Draw a  circle! Every circle includes infinite reference points; but what if, you draw a bigger circle which covers the first one. Then, according to set theory,  there are  bigger infinities than any infinity  & this idea is proved mathematically, though it is self-contradictory. To resolve this paradox, the continuum hyphothesis comes into play which is neither provable nor unprovable. according to Cantor this paradox is resolvable  only in God. if you wish to understand what I say, Read the book “Varlığın Anlamı” and watch these documentaries…

 

Philosophy, Physics, Mathematics – “Dangerous Knowledge”

 

Varlığın Anlamı kitabından bir paragraf:

İşte bu, eskilerin istidare-i zaman teorisidir: Bugünkü sinema perdesinde aslında hareketsiz olan görüntülerin bizim idrak zaafımız yüzünden hereketli görünmesi gibi bir misali de eskiler veriyorlar. “Bir ateşi havada hızla döndürürseniz ateşten bir daire görüntüsü (daire continuumu) oluşur. Halbuki gerçekte böyle bir daire yok, ateşle aydınlanmış noktalar var:  bu bir göz aldanmasıdır ve zaman dahi böyle tek tek şimdiki anlardan meydana gelmekte ancak  biz onu devamlı imiş gibi hissediyoruz: bu  bir idrak hatasıdır” diyorlar. Böylece, bizzat zaman ve zaman continuumu/süreklisi içinde yer alan maddi dünyanın deymumeti bir galat-ı idrâkten ibaret oluyor. Bu tabii, “zamanın deymûmeti yok müteakip zaman anları var”, demeye geliyor -ki bizce asıl mesele, bu manada zaman continuumu meselesidir ve çağdaş metafizik mevzuaları/postulatları bu continuum hipotezi çerçevesinde tartışılmalıdır.

Esrârı ezel râ ne tü dânî vü ne men

V’in harf-i muammâ ne tü hânî vü ne men

Hest ez pes-i perde güftügû-yi men ü tü

Çün perde berüfted ne tü mânî vü ne men

  • Esrâr-ı ezelden ne sen âgâh ne de ben
  • Bir harf-i muammâ… ne sen okursun ne ben
  • Bir perde var onda, ne konuşsak, sen, ben
  • Çün perde iner, ne sen kalırsın ne de ben.

İLÂHÎ KELÂMA GAZEL

Nihân ettim Kelâmım; gerçi ma’nâ âşikâr oldu

Söz oldu perde-î hüsnün: o perde vasf-i yâr oldu

Nikaab ender nikaab olsa, Kelâm Hakk’ı eder ifşâ

Nihân û âşikâr ammâ, söz oldu; söz medâr oldu

O söz, goncâ gül oldu “Küntü Kenzen” sırrını açdı

Bu söz cân içre cân oldu; gül açdı; gül-i zâr oldu

“Kün!” emrinden zamân oldu; zaman, kevn ü mekân oldu

Kelâmdan “cân-ı cân” oldu, Kelâmdan vâr vâr oldu

Gönül ekmek yemez; cânım “Kelâmullah”la can buldu

Kelâmım câna can verdi, Kelâmım yâre yâr oldu

Gönülden taşra bin azrâ çıkardım ki sunam Hakk’a

Bu ma’nî-i kelâm halk’a bu gönlümden nisâr oldu

Eğerçî âh ü zâr eyler, Kelâmla iftihâr eyler

Gönül bir özge kâr eyler, ne kâr ü ne zarâr oldu

“Meta’-î nengden ârem” bu Şeydâ sözde “hem-vâr”em

Eğerçî fikr-i âvârem bu aşkâ lâlezâr oldu

Bidâyetde Kelâm vardı: “İlâhî Nefha”nın savtı

Zuhûru Rûzigâr oldu: bir özge nevbehâr oldu

Nihân etdim Kelâmım gerçi ma’nâ âşikâr oldu

Söz oldu perde-î hüsnün: o perde vasf-i yâr oldu.

  •  

ma’nâ-yi kelâm  şâhid-i mazmûn-i Hüdâdır

gönlüm sadefinden olur azrâ gibi peydâ

معنی کلام شاهد مضمون خدادر

کوکلوم صدفکدک اولور عزرا کبی پیدا

fatiha mın kartal hicret camiindeki uygulaması maalesef güzel olmamış

Scroll to Top