.
Çâresiz ve yalnızca yenmek için zamânı
Bu gece bir kahvede şiirler yazıyorum:
.
Şu yağmurlu gecede sigara dumanından
Zamânı süzüyorum: zamânın her ânından
Çıkıyor bir kafiye-bir hayal ormanından
.
Sisli bir orman gibi sigaramın dumanı
Bu ormana mısralar yazıyor… bozuyorum
.
Çâresiz ve yalnızca aşmak için zamânı
Zamânın kemirdiği beynimi kazıyorum
Yazdığım her mısra bir ızdırâb armağanı
.
Dalıp bir an ru’yâya; alıp inci, mercânı
Ben dumanlar üstüne desenler çiziyorum
.
Ve birden duyuyorum bir Endülüs nağmesi
Bir “muvaşşah” söylüyor çöller aşan nefesi
Gannî yâ Ümmü Külsum! Kayıp zamânın sesi
.
Rü’yâlar görüyorum: Cihânı, âsumânı,
Dolduran çığlıkları tesbîhe diziyorum…
.
Endülüs’te bir zaman, Elhamrâ Sarâyı’nda
O Arslanlı Havuz’da, Fıskiyeler Çağında
Billur şavkı câriye kızların yanağında
.
‘Muvaşşah’ söylenirdi, sevmek için her ânı
Onları hatırlıyor-zamâna kızıyorum.
.
Yaşadığı zamanı beğenen şâir olmaz
Geçen gün âh, geçmiştir-gelecek belli olmaz
Yalnız bu ân senindir; o da sana yâr olmaz
.
Şiirle aşamazsam ben bu yeri, bu ânı
O ‘kayıp cennet’leri ya niçin yazıyorum?
1989
ayni muvaşşahn osmanlı, arap ve çoksesli musiki üslubu ile icrası!