Kasîde Der Tevhîd-i Hazret-i Bâri

kasîde der tevhîd-i hazret-i bâri

(قاصیده در توحید حضرت باری)

قاصیده در توحید حضرت باری

gül faslı gelip oldu gönül bülbül-i şeydâ

hem başladı efgâne görüp bir gül-i ra’nâ

گل فصلی کلوب اولدی کوکول بلبل شیدا

هم باشلادی افغانه کوروب بر کل رعنا

gül aşkına eylerse anâdil bu figânı

ey gonca-i ra’nâ ne içün sende bu sevdâ

کل عشقینه ایلرسه اکادل بو فغانی

ای غنجه رعنا نه ایچون سنده بو سودا

çün bülbül-i şeydâ güle etdikçe temennâ

gül bülbüle eyler nice min türlü müdârâ

چون بلبل شیدا کله ادتیکجه تمنی

کل بلبله ایلر نیجه من طورلو مداری

bildim nedir esbâb-ı temâyül sana ey gül

sen kim olasın hüsn ile mümtâz ü müberrâ

بیلدیم ندیر اسباب تمایل سنه ای کل

سنکیم اولاسن حسن ایله ممتاز و مبرّا

düşmezdi gülün pâyine bir lahza şekâyık

bin secdesi var nâfe-i yâr aşkına illâ

دوشمزدی کلک پاینه بر لحظه شقایق

بن سجده سی وار نافه یار عشقینه الا

bin nergis ü gül eyledi etrâfı müzeyyen

min ba’di hemân şâd olasın âşık-ı şeydâ

بن نرکیس و کل ایلدی اطرافی مزین

من بعد همان شاد اولاسین عاشق شیدا

dil çünki güle eyledi şefkatle teveccüh

gül bergi gibi titreyip âh eyledi imlâ

دل چواکه کله ایلدی شفقتله توجه

کل برکی کبی تیتریوب آه ایلدی املا

gülşen ki safâ-bahş olur âşıklara ey dil

servî bu gönül mülküne çekmiş yine tuğrâ

کلشن که صفابخش اولور عاشقلره ای دل

سروی بو کوکول ملکنه جکمیش ینه طغرا

serhoş bu cihan halkı kadeh döndüğü demdir

bülbül dahi serhoş ki açılmış gül-i zîbâ

سرخوش بو جهان خلقی قدح دوندیکی دمدیر

بلبل دخی سرخوش که آجیلمش کل زیبا

dil havf ü recâ eyleyüben kıldı nidâ ki

gönlüm yine müştâk-ı füyûzât-ı temâşâ

دل خوف و رجا ایلیوبک قیلدی ندا که

کوکلوم ینه مشتاق فیوضات تماشا

vuslat günü bed-mest idi rûhum yine cânâ

aşkın ile mestem ki ayılmaz gönül aslâ

وصات کونی بدمست ایدی روحم ینه جانا

عشقین ایله مستم که آیلمز کوکول اصلا

aşkın kadehin ben senin içdikçe susar can

sâgar ne boşalmış ne de kanmış gönül ammâ

عشقین قدحین بن سنین ایجدیکجه صوصار جان

سعار نه بوشالمش نه ده قانمش کوکول اما

ben ki seni andıkça figân eylerem ey yâr

bir dem gelesin gönlüme pinhân ü hüveydâ

بن که سنی آندیقجه فغان ایلریم ای یار

بر دم کله سن کوکلومه پنهان و هویدا

eyler dil-i şeydâ seni tenzîh ile her bâr

cevr eylediğinçün sana senden dahi şekvâ

ایلر دل شیدا سنی تنزیه ایله هر بار

جور ایلدیکیکچون سنه سندک دخی شکوی

çokdur dil-i zârın sana ey yâr niyâzı

lâkin ne aceb kim edebilmez sana inhâ

چوقدر دل زارک سنه ای یار نیازی

لکن نه عجبکیم ایدبیلمز سنه انهی

cânâ senin aşkın beni sahrâlara saldı

devrân bu kılmış beni mecnun seni leylâ

جانا سنک عشقک منی صحرالره صالدی

دوران بو قیلمش منی مجنون سنی لیلی

gayri bu gönül eylemez ağyâre müdârâ

minba’d gönül eylesin ol yâre temennâ

غیر بو کوکول ایلمز اغیاره مداری

من بعد کوکول ایلسک اول باره تمنّی

çün bülbül-i şeydâ da bu âhenk ile serhoş

yâr eyledi gülşende gül-i sürhe tecellâ

چون بلبل شیداده بو آهنک ایله سرخوش

یار ایلدی کلشنده کل سرخه تجلّی

aks eyledi her berg-i çemen içre cemâli

yûsüf gibidir gül nitekim lâle züleyhâ

عکس ایلدی هر چمن ایجره جمالی

یوسف کبیدر کل نتکیم لاله زلیخا

çün yâri nikab açsa yakar âşıkı nûru

lutf eylemiş olmuş bu mecâz-i gül-i hamrâ

چون یاری نقاب آجسه یاقار عاشقی نوری

لطف ایلمش اولمش بو مجاز کل خمرا

bildim kil ü hâk ol güle bâis olabilmez

ârâyiş-i gülzare gül açmış bu dil-ârâ

بیلدیم کیل و خاک اول کله بعث اولابیلمز

آرایش کلزاره کل آجمش بو دل آرا

gül remz-i cemâl-i gül-i ruhsârı o yârin

ol yâr-i cemîl-i gül-i vahdet gibi yektâ

کل رمز جمال کل رخساری او یارک

اول یار جمیل کل وحدت کبی یکتا

bir gonca gibi râzını ifşâ ederek bes

her şey bu cihanda seni eyler bana îmâ

بر غنجه کبی رازیک افشا ایدرک بس

هرشئ بو جهان ده سنی ایلر منه ایما

gördüm nitekim hüsnünü bir gül gibi ey yâr

bir gül açarak güldü gönül pâk ü musaffâ

کوردم نتکیم حسنک بر کل کبی ای یار

بر کل آجارق کولدی کوکول پاک و مصفّا

bin kevkeb ü eflâki yaratdın mütenâsib

taktın yine sen gerden-i eflâke süreyyâ

من کوکب و افلاکی یاراتدوک متناسب

طقتک ینه سن کردن افلاکه ثریّا

birsin ki senin birliğine ben de delîlim

mâni olamaz vahdetime kesret-i âzâ

برسن که سنک برلیکینه من ده دلیلم

مانع اولامز وحدتمه کسرت اعضا

bir sun’-i kemâli beni ihyâ eden allâh

bir lutfu nasîb eylemek inşâd-ı muallâ

بر صنع کمالی منی احیا ایدک الله

بر لطفی نصیب ایلمک انشاد معلا

zikr eyle de allâhı gönül aşk ile billâh

ver kalbe cilâ rûha gıdâ derde müdâvâ

ذکر ایله ده اللهی کوکول عشق ایله بالله

ویر قلبه جلا روحه غذا درده مداوا

ma’nî-i kelâm şâhid mazmûn-i hüdâdır

gönlüm sadefinden olur azrâ gibi peydâ

مانع کلام شاهد مضمون خدادر

کوکلوم صدفکدک اولور ازرا کبی پیدا

ey âşıg-ı şeydâ ola makbûlü niyâzın

hayr eyleye encâmını allâhü teâlâ

ای عاشق شیدا اوله مقبولی نیازک

خیر ایلیه انجامنی الله تعالی

Şahin Uçar
Çeviren: Kaan Dilek

Şeydâ Dîvânı’ndan; eski yazıya  Kaan Dilek isimli bir arkadaş tarafından çevrilmiştir. her ne kadar eski yazı imlasında bir iki hata var ise de, bu kasideyi iktibas eden ihvan forum adlı  siteden aynen alarak neşrediyorum. Daha evvel Prof.Dr. Mustafa İsen  “Divan Edebiyatında Tevhidler” isimli antolojisinde neşretmiş. Şimdi ben de erbabı için.bu kasidedeki  bir “şâhid-i mazmûn” nümunesine dair bir not ekliyorum:
.
Bârekallah zehî nühüft elhân-ı ma’nevî…

Fuzuli Sempozyumunda Şeydâ Divanı hakkında konuşurken demiştim ki:
“Ben teeddüb eder, susmayı tercih ederdim; amma konuşmam emr olunduğu için söylemem gerekir. Meselâ, Şeydâ Dîvânı’ndaki Tevhid kasidesinde, (ki “Ma’nâ ve Mazmûn” isimli makalede ma’nâsı şerh edilmiştir) kelâma dair bir beyit var ki şöyledir:

“ma’nâ -yi kelâm şâhid-i mazmûn-i hudâdır
gönlüm sadefinden olur azrâ gibi peydâ”      

şimdi ise kasidede geçen bu beyte dair işbu kısa  açıklamayı  ilave ediyorum.yani bu söz bir kelam kalıbının -bir takım sesler veya harflerin- içinde bir  anlam barındırıyor olması keyfiyeti bizzat hudanın varlığına da delalet eden, onu temsil eden bir “şâhid-i mazmun”dur demek oluyor ki benim bilebildiğim kadarıyla divan edebiyatındaki en güzel “şahidi mazmun” nümunelerinden biridir bu : yani kelamın savt u huruftan ibaret kalıbı içinde gizli olan anlam şeklindeki  mazmun benzetmesinin şahitlik ettiği bir şahidi mazmun misali, ki bu misal dahi bizatihi bir şahidi mazmun numunesi olarak huda mazmununa (kelamla birlikte mananın mevcudiyeti gibi, varlıkla birlikte Hudanın dahi varlığına) şehâdet ediyor. kelimenin, seslerin, harflerin muayyen bir anlamı muhtevi  ve mutazammın olması gibi varlık dahi vücûd-ü  Hudâya şehâdet eder.yani yalnızca bu maddi varlık kalıbı değil, bununla birlikte varlığın anlamı olan Tanrı dahi vardır  demeye geliyor. aslı şiir olduğu için, bu açıklamalar, böyle kabaca nesre tercümesi nerdeyse yanlış ve eksik anlamlı görünüyor; mensur tercümesi  ile değil yazıldığı biçimde zikrederek anlamak lazım: ma’nî-i sühan ki şâhid-i mazmûn-i Hudâdır. İşbu “şahid-i mazmun” misali benim görüp bildiğim en iyi ve en ma’nidar şahid-i mazmun nümûnesi. adeta bir ilim okyanusu bütün vüsat, derinlik ve ihtişamı ile bir beyitte terennüm edilmiş.  adeta,  bir başka gazeldeki şu ifade  gibi:

“dil nağme-i ummânı terennüm eder ammâ /

Ma’kes ona bu kubbe-i devvâr olur ancak “

herhalde  bu “nağme-i nühüft- i ma’nevi”  idraki mahdud ve basit bir insanda ma’kes bulamaz

yani divan edebiyatında, işbu “Varlık, Allah ve Tevhid”bahsine bundan daha iyi yakışan ve daha derin anlamlı bir şahid-i mazmun misali görmedim. lisan felsefesinden varlık felsefesine kadar her şeye teşmil edilebilen bir teşbih. nitekim benim “Varlığın Anlamı” kitabı dahi bu beyitle başlar ve işbu beytin şerhinden ibarettir. üstelik olması gerekenden daha kısa yazılmış bir şerh olduğu için bu beytin muhtevi olduğu bütün ma’nâ  ve nağmeler ummanını değil, kasdedilenin ancak bir kısmını tazammun eden eksik bir şerhtir. Bu bahisleri anlayamayan edebiyat profesörleri elbette göremez amma ben yine de söylemiş olayım ki bu divanda böyle hacimli şerh gerektiren birkaç şahidi mazmun misali daha var. zira bu kasidede söylendiği üzere,
bir sun’-i kemâli meni ihyâ eden allâh (ın

diger) bir lutfu nasîb eylemek “inşâd-ı muallâ”

ki bu fazlü kerem ü cûd-i ilâhîye dahi mazhar olmuşuz, şükür elhamdülillâh…söyleyene bakma söyletene bak derler.velhasılı kelam Hak Teala vesile halkedip bir Fuzuli Sempozyumunda kendi divanım hakkında bir değerlendirme yapmam taleb edildiği zaman söylediğim sözdür, eğerçi nâdân ü ağyâr bu sözü fehm edemez; bu  bir âşikâr sırdır, nâdâne mechul kalır, ârife âşikâr olur, ve dahi bir şâhid-i mazmûn olarak ben yine tekrar edeyim ki:

.

nihân etdim kelâmım gerçi ma’nâ âşikâr oldu

söz oldu perde-i hüsnün: o perde vasf-i yâr oldu

.

Bârekallâh zehî nühüft elhân-i ma’nevî,  Bârekallâh hem ne-mâned nühüft  esrâr-i ma’nevi : Bârekallâh zehî sırr-î âşikâr…Eğer çi  âşikâr est ârifân râ…

.
Şeydâ Dîvânı’ndan iktibas edilerek osmanlıca hurufata çevrilen ve bir blog sitesinde neşredilen gazel: kaamet-i dildâr acep tûbâ mıdır?:

.

kaamet-i dildâr aceb tûbâ mıdır

ol hırâmân serv-kâd cânâ mıdır

.

tâ ezelden rû-nümâ peymânede

gördüğüm hüsn ol gül-i ra’nâ mıdır

.

bilmezem dünyâ vü mâ-fîhâ nedir

“lâ” mıdır “illâ”  mıdır “leylâ” mıdır

.

ser-hoşam döndükçe dünyâ bâşıma

dil kıyâm etmekde bi-pervâ mıdır

.

yâ niçün dönmektedir çarh-i ezel

âşık-ı zârın gibi şeydâ mıdır

1971

دنيا و ما فيها نه دير ? لا ميدر الا ميدر ليلا ميدر

.
قامت دلدار عجب طوبى ميدر
اول خرامان سرو قاد جانا ميدر
.
تا ازلدن رو نما پيمانه ده
گورديغم حسن اول گل رانا ميدر
.
بلمزم دنيا و ما فيها نه دير
لا ميدر الا ميدر ليلا ميدر
.
سرخوشم دوندوكچه دنيا باشمه
دل قيام ايتمكده بيپروا ميدر
.
يا نيچون دونمكته در چرخ ازل
عاشق زارڭ گيبى شيدا ميدر
.

شاهين اوچار

شيدا ديوانندان

وقت تحرير 17:16 محرّر محمد سوگلى
نوعى 

Ebyât, Edebiyat

Scroll to Top