HISTORICISM (tarihselcilik)

M. Mandelbaum, Encyclopedia of PHILOSOPHY’ den tercüme edilmiştir.

Erich Rothacker’in de işaret ettiği gibi, “historicism” (historismus) teriminin nasıl ortaya çıktığı ve önceleri hangi ma’nâda kullanıldığı kâfi derecede incelenmemiştir. Vakıa, bu terimin sonradan kazandığı farklı ma’nâların hepsi ile de yakından münasebetdar olan net bir kullanış tarzına, Carl Prantl’in “Die Gegenwärtige Aufgabe der Philosophie” (1852) eserinde rastlamak mümkündür. Her ne kadar, bu terim, daha sonra bilhassa Vico’nun düşünce tarzını karakterize etmek için kullanılmış ise de, galiba ilk önce Almanca konuşan politik ekonomi yazarlarının metodolojik münakaşaları esnasında ortaya çıkmıştır. Carl Menger, meselâ Gustav Scholmer ve ekolünü, “ekonomik teoriyi lüzumsuz olarak ekonomik tarihe bağımlı hale getirmekle” tenkit etmiş; ve bu tavrı ‘historismus’ olarak tavsif etmişti. Böylece bu terim tahfifî bir ma’nâ kazandı; tarihî malûmatın uygun olmayan bir tarzda kullanıldığını ve böyle bir malûmatın hangi meseleleri değerlendirmekte kullanılabileceği hususunda bir şaşkınlık ve yanlış anlama bulunduğunu telkin eder hale geldi. 20. asrın ilk çeyreği içinde, yine böyle tahfifî bir ma’nâ taşıyan “psychologism” (Psychologismus) teriminin revaçta olması, bu “historicism” teriminin yayılmasını teşvik ettiği tahmin edilebilir: Her iki terim de, muayyen bir disiplinin metot ve neticelerinin, bu ilmin meşru otoritesinin dışındaki sahalara teşmil ve tatbik edilmesi şeklindeki teşebbüslerle ilgili olarak kullanılmaktadır.

Mamafih, 1. Dünya Savaşı’ndan hemen sonraki devreye gelinceye, kadar historismus terimi fazla yaygın değildi. Savaşın tesirleri ve Alman mağlubiyetinin neticeleri geçmişin kültürel ve politik geleneklerinin yeniden tefsiri teşebbüslerine sebep oldu. Bu yeni tefsirin en mühim problemlerinden biri, “beşerî kültürü anlamak ve kültürel değerler hakkında hüküm vermek için ‘sırf tarihî’ bir yaklaşım elverişli bir temel teşkil eder mi etmez mi?” meselesi idi. Tabii ki; bu husus teolog ve filozoflar için yeni bir mesele değildi; bu öyle bir problemdi ki, 19. asır düşüncesinde şiddetli münakaşalara yol açan hakim fikir cereyanlarından biri olması hasebiyle, teolog ve filozofları, bütün dikkatlerini bu meseleye teksif etmek zorunda bırakmıştı (meselâ Hegel’ciliğin tarihî İncil’le ilgili tenkitlerinin neticeleri ve tekâmülcülük: evolutionism). Mamafih, Almanya’da tarih çalışmaları geleneği içinde yetişmiş olanlar ve şiddetli çöküş dönemlerinin problemleri ile yüz yüze gelenler için, kültürel standartların tarihî değişme ile münasebetleri suali, büyük bir aciliyet ve ehemmiyet kesbetmişti. İşte bu noktadadır ki, Ernst Troelstch historicism tabirini polemikçi olmayan bir tarzda tavsif etmeye, menşelerini incelemeye ve meziyet ve kusurlarını ortaya koymaya çalıştı.

TROELSTCH: “Der Historismus und Seine Probleme” adlı eserinde Troelstch, ‘historicism’ tabirini, bütün bilgi ve tecrübe çeşitlerini ‘tarihî değişme şartları içinde inceleme temayülü’ ma’nâsında kullanmıştır. Troelstch bu temayülü modern düşüncenin iki aslî temayülünden biri sayıyordu. Bu mefhumla mukayese ettiği öteki tavır da generalization idi; tabiata karşı quantitative (kemmî) yaklaşım, ki onu da ‘Naturalismus’ olarak isimlendiriyordu. Böylece, Wilhelm Dilthey, Wilhelm Windelband, Heinrich Rickert ve diğerleri gibi, Troelstch de, tabii ilimlere mahsus anlayış formları ile belki en muvafık tabirle “tarihî ilimler” (Die Geisteswissenschaften) denilmesi gereken diğer anlayış tarzları arasında bir fark temyiz etti. Vakıa, onun için birinci derecede ehemmiyeti haiz olan husus tabii ve tarihî ilimler arasındaki metodolojik farklar değil, bilâkis, bunların dünyaya fundamental (aslî, esasî) ma’nâda birbirinden farklı bakış açıları olmaları, yani, her birinin farklı bir ‘Weltanschauung’ (dünya görüşü) teşkil etmesi idi. Troelstch, bir ‘Weltanschaung’ olarak historicismin derinlik ve genişliğini, bu mefhumun izini takip ederek, bu anlayışın 19., 20. asrın bir sürü filozof ve sosyologunun düşünce zeminlerinde mevcut olduğunu göstermek suretiyle dökümantarize (tevsik) etti. Troelstch’ün kendisi de, bütün beşerî malûmatın ve beşerî tecrübenin bütün formlarının bir değişme prosesi içinde göründüğünü kabul ediyor, mamafih, bu görüşün tam bir moral ve entelektüel scepticisme (şüphecilik, reybiyye) yol açma temayülünde olduğuna inanıyordu. İşte historicism krizini bu teşkil ediyordu ve onun çözmek istediği problem de bu idi. Troelstch, Rickert ve diğer çağdaşlarından farklı olarak, historisizmin scepticisme yol açan neticelerinin, ancak tarihin kendisi vasıtası ile hall edilebileceğine ve tarih dışı (tarihi aşan, transhistorical) değerlere yapılacak herhangi bir temyiz (istinaf, appeal) ile bundan sakınmanın mümkün olmayacağına inanırdı. Mamafih onun müsbet ve dinî temellere istinad eden kendi görüşleri, ancak kısmen ifade edilme imkânı bulabilmiştir, zira Troelstch tasavvur ettiği eseri tamamlayamadan öldü.

MANNHEIM: 1924’te, Troelstch’ün eserinin ortaya çıkışından hemen sonra, Karl Mannheim “Historismus” isimli bir deneme yazmış ve bu denemesinde, o dahi, historicismi temel bir ‘Weltanschauung’ (dünya görüşü) olarak tavsif etmişti. Ona göre, Ortaçağları karakterize eden teolojik istikametteki ‘dünyanın statik idraki’, Aydınlanma devrinde de laikleşmiş bir form içinde devam etmiştir, çünkü her iki kültür de akli hükümlerin zaman–dışı (ebedi, her zaman için geçerli) olma karakterine sahip olduğu doktrinine inanıyorlardı. Mannheim’a göre, bu statik idrak nihayet terkedildi ve bütün sosyal ve kültürel realitenin, ‘değişme’nin hakimiyet ve tasarrufu altında bir varlık olduğu görüldü. Onun historicism olarak tasavvur ettiği, işte bu, dünyanın radikal olarak zamanî bir tarzda anlaşılması görüşü idi. Mannheim, Troelstch’den farklı olarak, ki bu denemesinin bir kısmını onun eserine tahsis etmişti, bu değerler relativisminden rahatsız olmak yerine, tercihan, bunu teyid etmeye çalışıyordu. Mamafih, o, teori ve pratik arasındaki yakın münasebetlere dair kendi görüşlerine istinaden, ne ahlâkî ne de entelektüel scepticismin, zamanî relativismin zarurî bir neticesi olduğuna inanmıyordu. Zamanî relativismi mutlaka moral relativismin takib etmesi gerekmezdi, zira Mannheim, bütün değerlerin aktüel sosyal mevcudiyetin şartları içinde kök saldığına ve bunların keşfedilmesi için de, ahlâk sezgi ve basireti için sahip olduğumuz ‘değişmez bir kapasite’ gibi bir şeye güvenmek gerekmediğine inanıyordu; ilâveten, entelektüel scepticism, bilginin perspektife bağlı karakterinin tanınmasıyla sakınılabilir bir netice idi ve bilgi sosyolojisi usulleriyle farklı perspektiflerin tabiatı anlaşılabilirdi ve bunların birbirleri ile uzlaştırılması mümkündü. Yani, Troelstch’den farklı olarak, Mannheim’in kullanış tarzında historicism mefhumunda, terimin original hususiyetinden herhangi bir eser kalmamıştır.

MEINECKE: 1936’da Frederick Meinecke, “historismus” teriminin farklı bir çağrışıma sahip olduğu, “Die Entstehung des Historismus” isimli bir tarihî inceleme neşretti. Elbette, Meinecke de, Troelstch’ün historicism hakkındaki, historicismin naturalism olarak karakterize edilen düşünce şekilleri ile bir uyuşmazlığı temsil ettiği şeklindeki, görüşünü paylaşıyordu. İlaveten, Mannheim ve diğerleri gibi, modern tarihî bilgi ile daha eski devirlerin, ahlâkî ve politik hükmün temeli olarak değişmez ve universal bir tabiat kanunu mefhumuna istinad eden politik felsefeleri arasında fundamental bir zıddiyet bulunduğuna inanıyordu. Böylece, Meinecke historicismi, Troelstch ve Mannheim ile mutabık olarak, statik-dünya anlayışına zıt bir görüş saymıştı. Mamafih, o bu yeni dünya görüşünü, müşahhas, ferdî ve unique (eşsiz, benzersiz) olan şeylerle ilgilenme şeklinde tavsif etmeye başladı; bu yeni anlayışın anahtarı olarak da, Goethe’nin anladığı ma’nâda, “Individiuum est ineffabile” (ferdiyet mükemmeldir, ferdiyet tarif edilemez, ferdiyet kutsaldır) şeklindeki söyleyişi (dictum) benimsemiştir. Historicismin bu karakterizasyonu şüphesiz Troelstch’ün (diğerleri arasında) tarihî araştırmayı, müşahhas, ferdî ve unique olanla ilgilenme olarak anlaması ve bunun tabii ilimlerin ilgilendiği hususlar ve kullandığı metotlarla tezat teşkil ettiği görüşünde olması gerçeğine bağlıdır. Vakıa, Meinecke bu hususi metodolojik doktrini bir dünya görüşüne dönüştürürken, Troelstch ve Mannheim’in gösterdiği karakterizasyonlardan radikal bir surette ayrılmıştır. Onların historicism terimi ile ifade ettikleri ma’nâ, bir ferdiyet (individualite) mefhumu olmayıp, bir ‘değişme ve gelişme’ mefhumudur. Terimlerin ma’nâsındaki bu farklılıktan doğan bir netice olarak, Meinecke’nin görüşlerinin teşekkülünde hakim rol oynayan bazı 18. asır tarihçileri, Troelstch ve Mannheim tarafından historicism taraftarı sayılamazlar. Bu farklılık bilhassa şu noktada çok kuvvetli bir şekilde ortaya çıkmaktadır: Meinecke modern historicismin Goethe ve Leopold von Ranke’nin görüşlerinde neşv ü nemâ bulduğuna inanmaktadır, halbuki, Troelstch ve Mannheim’in bu terime verdiği ma’nâ nazarı itibara alınacak olursa, bunun Hegel-Marx ve belki daha sonraki tekâmülcü düşünceye izafe edilmesi daha doğru olurdu. Terimin ma’nâsındaki bu farklılaşmanın neticesi şudur ki, Meinecke, tabii olarak, historicismi, insanî değerleri tehdit eden bir güç veya bu değerlerin radikal bir surette yeniden tefsiri olarak telakki etmemektedir; şöyle ki, ona göre Troelstch’de olduğu gibi bir historicism krizi mevzuubahis değildir.

CROCE: Meinecke’nin historicism anlayışı, Croce’ninki ile mukayese edilince daha iyi anlaşılır, her ne kadar Croce, Meinecke’yi, 19. asır düşüncesinin ehemmiyetini ve bilhassa Hegel’in ehemmiyetini anlamadığı için tenkit etmişse de, Croce’nin kendi felsefî görüşleri pozitivizme ve materyalizme bir reaksiyon olarak gelişmiştir ve idealizmin lehindedir: O kendisini, bilhassa pozitivist ve materyalist felsefelerle mücadele eden biri olarak görüyordu. Bu görüşlerde onun reddettiği, Troelstch ve Mannheim’in bunlarda bulduğu historicism değil, bilâkis bunların tarihi naturalistik bir tarzda, yani gayri insanî dünya ile uğraşan ilimlerde kullanılan usullere benzer usulleri kullanarak tefsir etmeleridir. Vico ve Hegel gibi -ki o bunların doğrudan doğruya tesirinde kalmıştır- Croce de, tarihi, insan ruhunun kendi kendini geliştirmesi olarak telakki etmiştir, ilâveten, Croce, bir idealist olarak, insan ruhunun dışında herhangi bir gerçek mevcudiyet bulunduğunu kabul etmek istemediğinden, bütün realiteyi, tarih tarafından ihata edilmiş bir şey olarak tefsir etmiştir: Ona göre, hayat ve realite ruhun devamlı değişen ifade ve tezahürlerinden (manifestations) başka bir şey değildir. Croce historicism terimini, Batı entelektüel tarihindeki başka herhangi bir umumî fikir cereyanından ziyade, bilhassa bu radikal metafizikî idealizm anlayışının ışığında kullanmıştır. Croce, ‘değişme’nin ‘zaruret ve deymûmet’ini (pervasiveness) te’kid ederken, gerçekte Troelstch ve Mannheim’in historicismin aslî vasfı olarak gördükleri bir misali vermiş olmakla beraber, Croce’nin görüşü, onların düşüncelerinden ziyade, Meinecke’ninkine daha yakındır. Meinecke gibi Croce de, naturalistik bir dünya görüşünün, realiteyi kavrayış ve görüş tarzının tam ma’nâsı ile yetersiz olduğunu, zira tarihî hadiselerin unique olma ve ‘ferdiyet ve hususiyet’ (Individuality) karakterine sahip olduğunu kabul ediyordu. Bu sebeple, o -Meinecke’nin de düşündüğü gibi- hakiki bilginin, pratik ve sahte bilgiye zıt olarak, ancak tarihin anlaşılması sureti ile elde edilebileceği kanaatinde idi. Croce bu anti-naturalistik pozisyonu bütün felsefî yazılarında ortaya koymaya çalışmıştır; Meinecke için, historicismin bu formunu kabul etmek dinî bir esrar duygusu ile yakın bir irtibata sahiptir.

İNGİLTERE ve BİRLEŞİK DEVLETLER: Historicism terimi 1930’ların sonları ve 1940’larda, hem İngiltere’de hem Birleşik Devletler’de İngilizce’ye adapte edilmiştir. Mamafih, her iki memlekette de, bu tabir bir dünya – görüşünü (Weltanschauung) ifade etmekten ziyade ‘açıklama ve değerlendirme prensipleri ile ilgili meseleleri, ifade etmektedir; bu tabire bilhassa Morris R. Cohen, Mauriice Mandelbaum ve Morton White’ın eserleri vasıtası ile dikkat edilmeye başlanmıştır. İngiltere’de ise, bu meselelerin tafsilatı F.A. Hayek ve Karl Popper tarafından yazılmış makalelerde bulunur.

Hayek’in historicism münakaşasından anlaşıldığına göre, galiba o ve Popper, historicism hakkındaki bu zanlarını, Menger’in işaret ettiği, ‘ilmî teori inşası’ ve evleviyetle sosyal ilimlerde görülen ‘tarihî yaklaşım tarzı’ arasındaki aslî zıddiyetten etkilenerek istihraç etmişlerdir. Mamafih, Hayek ve Popper’ın hücum ettikleri hususi (spesific) historicism formu, sosyal bütünlükleri karakterize eden gelişme kanunları bulunduğu ve bu kanunlara dair malûmata istinaden bunlar hakkında ilmî tahminler yapmanın mümkün olduğu şeklindeki 19. asır doktrini idi. Yani, “holism” mefhumu (bütünlükçülük, tabiat/hilkatin bir birlik olduğu nazariyesi), önceleri bu historicism terimi ile alâkadar olmadığı halde, bunlar tarafından münakaşaya ithal edilmiş ve historicismin başlıca şampiyonları olarak da, Hegel, Comte ve Marx gösterilmiştir.

Bu ma’nâda alındığı takdirde, historicist doktrinlerde üç müşterek tez vardı: (1) Metodolojik individualismin, “sosyal birlik”lerin (sosyal temamiyet, holism) mevcut oldukları ve bir ‘sosyal bütün’ün ferdiyetlerin faaliyetlerine irca edilemeyeceği’ şeklindeki görüş lehinde reddedilmesi; (2) Bu ‘sosyal birlik ve tamamiyet’lerin bir bütün olarak ele alınmaları halinde, kendilerine mahsus kanuniyetlerin mevcudiyeti; (3) Böyle kanuniyetlerin istikbalin takib edeceği mecrayı tahmin etme imkânını temin edeceği kanaati. Bu üç tez daha önce historicism numuneleri olarak karakterize edilen bazı doktrinlerle yakınen alâkadar olmakla beraber, öyle görünüyor ki, Popper ve Hayek’in temayül ettikleri gibi, historicismi holistik düşünce ile ve tahmin imkânına dair bir kanaatle aynîleştirmek için bir zaruret mevcut değildir.

HISTORICISM’İN TARİFİ: Şimdiye kadar takib ettiğimiz bu çok çeşitli farklılıklar nazarı dikkate alındığı takdirde, insan bu historicismin, terime nisbeten açık bir ma’nâ verecek herhangi bir karakterizasyonunun mevcut olup olmadığını sorabilir. Historicismin münharif (deviant) ma’nâlarıyla ilgili bütün problemlerin bu yolla halledileceğini telkin etmeksizin, aşağıdaki tarif, bu gayeye matuf takrîbî bir çözüm yolu olarak teklif edilebilir: Historicism şu kanaattir ki, ‘herhangi bir şeyin tabiatının kâfi derecede anlaşılması ve değerinin münasip bir surette takdir edilmesi bu nesnenin işgal ettiği mekân ve bir gelişme prosesi içinde oynadığı rol mülahaza edilmek suretiyle mümkündür.’

Dikkat edilmesi gerekirdi ki, bu tarif historisismi, hususi bir ‘Weltanschauung’ olarak değil, ancak açıklama ve değerlendirmeyle ilgili metodolojik bir kanaat olarak göstermektedir.

Popper’ın münakaşasının açıkça ortaya koyduğu gibi, 18. asır sonları ve 19. asırda “naturalizm” denilen formlar, tarihî değişme ve hadiselerin açıklanması ve değerlendirilmesi hakkındaki peşinen kabul edilmiş faraziyeleri bakımından, anti-naturalistik teorilere çok benzemektedirler. Hegel, Comte, Marx ve Spencer gibi, son derece farklı pozisyonları aynı ‘Weltanschuung’un temsilcileri saymak yanıltıcı olacağına göre, historicismi metodolojik bir prensip olarak kabul etmek tercihe şayandır.

Troelstch ve Mannheim, bu yeni metodolojik prensibin tarih ve değişme hususunda ortaya çıkan yeni bir anlayışa istinat ettiği kanaatinde mutabıktırlar. Bu yeni anlayışın eski düşünce şekillerine karşı asıl itirazı, kısmen, değerlendirmeyi (yorumu) ‘genetik açıklama’ya bağlama temayülünde yatmaktadır. Historicism krizi denilen meselenin temelindeki asıl temayül bu idi ve aynı zamanda bu temayüle karşıdır ki, Popper ve Hayek, başkaları arasında, müteakiben isyan ettiler. Mamafih, historicismin bir metodolojik prensip olarak en radikal veçhesi, geçmişteki hadiselere dair bütün değerlendirme ve izahlarda, ‘peşinen kabul edilmiş bir faraziye’ (presupposition) olan şu idrak tarzıdır: Her bir vaka, bu vakayı bir safha olarak içinde geçmiş olduğu daha geniş bir proses çerçevesinde veya bu proseste bir rol oynayan bir hadise olarak görmek sureti ile anlaşılmış olur; ve ancak bu prosesin tabiatı anlaşılmak vasıtası iledir ki, müşahhas ve muayyen (concrete) hadiselerin tam olarak anlaşılması veya değerlendirilmesi mümkün olur. Kısmen işte bu, her hadiseyi daha geniş bir gelişme prosesine bağlama hususundaki vurgulama sebebiyle, historicism holism olarak ve tarihî kehanetin mümkün olduğu kanaati olarak teşhis edilmeye başlandı. Bu irtibat şüphesiz ehemmiyetli olmakla beraber, böyle bir çerçeve içindeki tarif, daha fundamental bir keyfiyeti, historicismin bir genetik açıklama modeli ihtiva ve istilzam (involve) etmesi ve bütün değerlendirmeleri tarihî prosesin kendi tabiatına isnad etme teşebbüsünü kâfi derecede tebarüz ettirememektedir. Bu sebeple, Popper, bu pozisyonu karakterize ederken, “historicism” terimini kendi hususi kullanış tarzını, daha sık kullanılan öteki kullanış tarzlarından tefrik etmeye temayül etmektedir. Burada tavsiye edilen tarif, terimin kullanıldığı bir çok kullanılış tarzını temsil etme kabiliyetine sahip bir formülasyon teşebbüsü teşkil etmekte ve hatta farklı oldukları noktalarda bile her bir kullanış tarzının birbiri ile irtibatını göstermeye çalışmaktadır.

Scroll to Top